nasıl mutlu oluruz? konulu derlenen ne kadar kitap varsa okudum, adamların yaptığının aynısını yapıp aynı yoldan ben de mutlu olmak istedim fakat henüz olamadım. hayattaki tek mutluluğum, mutsuzluğumdaki inanılmaz istikrarım oldu. elime yüzüme bulaştırma konusunda makaleler yayınlayacak kadar ustalaştım, mutluluğu tanımlamaya çalışırken çoğu zaman bir köşede uyuyakaldım. kitaplara öykü olacak bir mutluluk formülüm sanırım hiç olmayacak, içimdeki isteksizlik ve şansızlıkla hayattaki son günümde bile mutlaka bir şeyleri eksik yapıyor olacağım. son günüm biterken de geriye dönüp "zaten o kadar da güzel değildi yaşamak" diyeceğim tanrıya. çok fazla kural vardı, senin gönderdiğin buyruklara sıra bile gelmedi. gündelik hayata kendimi monte etmeye çalışırken, diğer dünyaya enerjim kalmadı. cehenneme giden patika nerede diye sorup, yola devam edeceğim. muhtemelen cehennemin kapısından da geri çevrileceğim, çünkü orası için de pek bir şey yapmadım. ben ve benim gibileri, depo gibi bir yere koyup günde üç kere sayacaklar. belki özel günlerde muz ve kuruyemiş de verirler, fazlası değil.

-bütün bunları yaz buraya, sonra neden . kim ne yapsın aslanım seni, başkasının enerjisini de sömürürsün.

mutlu olan insanların ortak özelliğine baktığımda hepsinin ısrarkeş olduğunu görüyorum, adamlar yüzlerce kez deniyor. yüzlerine çarpan kapılardan suratları dümdüz oluyor da yine umutlarını kaybetmiyorlar. bir gün mutlu olacağını, bir gün hayal ettikleri şeylerin kendilerine geleceğini sarsılmaz bir güdüyle biliyorlar. sanki dünya'ya gelmeden önce birileri onlara mutlak surette mutlu olacaklarını sadece yeterince denemeleri gerektiğini söylemiş gibi, o yüzden vazgeçmiyorlar. bana sanırım kimse böyle bir şey demedi, en azından buna dair hiçbir hatıra yok kafamda. belki içkiliydim belki de beni bu dünyaya sadece başkalarını mutsuz edeyim diye gönderdiler. belki de bu yazdığım yazıyı okumak için ofisinde beş dakika daha kalan birisi olası bir trafik kazasından kurtulup hayatta kalacak. ya da tam tersi, erken çıksa başına bir şey gelmeyecekken birkaç kelime onun sonu olacak. oturduğum yerden insanlığın saçma kaderini değiştireceğim, belki de tek mutluluğum bu olacak.

kitabının taslaklarını tüm yayınevleri defalarca reddetse bile yine deneyen ve sonrasında milyonlarca satan yazarlar oldu insanlık tarihinde, kendisini gerçekleştirip öyle terk-i diyar eyleyen güzel insanlar geldi ve geçti. bütün olacakları önceden biliyorlardı. hetfield bir gün yüzbinlerce insanın önünde şarkı söyleyeceğine emin olarak bir garajda sabahlara kadar gitar çaldı. tolkien yeni bir evren yaratırken, tanrıyı bile kıskandıracak muazzamlıkta işler çıkarırken sadece içindeki ateşi yazıya döktü. armstrong, fransa bisiklet turuna defalarca tur bindirirken sadece içindeki isteği takip etti. pedallere basmayı sürdürdüğü takdirde mutlu olacağını biliyordu. keza michael jordan; lise takımına alınmaması onu yavaşlatmadı, son saniye şutunu attıktan sonra bileğini havada tutarken yirmi bin kişinin sesini keseceğini daha önceden gördüğünden sadece o noktaya ulaşmak için ölümüne antreman yaptı. binlerce şut, durdurulması imkansız denemeler, serbest atış çizgisinden smaca yükselirken yerçekimini önemsememeler. önlerine çıkan engeller küçük bir tabure gibi kaldı, mj o tabureye basıp çift el smacını kendisinden 10 cm uzun birisinin üzerinden bastı.

hepsinin tek ortak özelliği vardı, ısrar ettiler. hayatta ne yapacaklarını bildiklerinden odaklanmaları çok zor olmadı, pırıl pırıl gördüler her şeyi. bir editör, genç kadının içinde yaşatıp kağıda döktüğü sayfalara müsvedde muamelesi yaparken tüm olacakları engelleyemedi bile, her şey olacağına vardı. mutluluk güdüsüyle doğanlara kainat fazla engel olamazken, yeşillik diye gönderilenlere türlü türlü sıkıntılar verdi.

işte benim öyküm de burada başlıyor. ne yazık ki, ilk gruba üye değilim. öyküm burada da bitiyor aslında. başladığı gibi. gelişine.