insanın, uzun süredir digital ortamda yahut başka mecrada kendine dair notlar almasının ardından vardığı sonuç: değişmemek. "değişmeyen tek şey değişimdir" diyen filozofların kör noktasıyım, eski zamanlarda yaşasaydım "bu kız dışında, değişmeyen tek şey değişimdir" diye değiştirmek zorunda kalırlardı tüm söylemlerini. felsefi çıkarımlarını ilk önce benim üzerimde dener, olmayınca da "bu hariç" parantezine sokarlardı bedenimi...
gerçi eski zamanda yaşayıp felsefe okuluna gitseydim, mevcut tembelliğim ve başkası tarafından empoze edilen herhangi bir şeye olan yabaniliğimle okulu uzattıkça uzatırdım. hocalarım gibi 300 yaşına geldiğimde, amfinin en arkasında elimde iğne iplik birşeyler dikiyor olurudm herhalde..
gelecekte değil geçmişte, günümüz standartlarının kimsenin aklına gelmediği eski zamanlarda yaşamak isterdim. korna ve telefonun icadından önce herhangi bir zaman olabilir..
kavimler göçü olmasın mümkünse, harekete değil statiğe olan özlemim varken at arabasında oradan oraya sürüklenmek istemiyorum. yerimi yadırgardım. kavmimin kanına girip "burası iyi, hem su kenarı, burada kalalım lütfen yaaa" diye yalvarırıdım bile. göç ettiği yerden üç kilometre ötesine yerleşen "statikoğulları beyliğini"nin kadın kurucusu olurdum.

tabii, 2009 kasımının son ve tatili düşünmezsek anlamsız günlerinde, bir şey kurmaktan ziyade kurulmuş olan her şeye uyum göstermekten başka bir seçeneğim yok. macerasız hayatlar ve sıradan gerçekler ile, fransız yeni dalga gerçekliğinde geçiyor hayatım. savaş sonrası parasızlığı çeker gibi, maaş ödeme aksaklığı çaresizliği duyuyorum. değişmemek fonksiyonum burada devreye giriyor, haksızlıklara karşı sesimi çıkartamıyorum. biraz önce okuduğum yaklaşık 2 sene önceki yazımda da bundan şikayet etmişim. oradan bir paragraf çağıralım entrye:

"hayatımı nasıl kazanacağımı da bilmiyorum. girişken, iş bağlayan, açıkgöz ya da kurnaz birisi değilim. neyi nasıl yapmam gerektiğini hala bilmiyorum. kendimi tükenmiş hissediyorum..."

nasıl bir tükenmiş bedenim ve ruhum varsa artık,2 senedir sürekli aynı sendrom. demek ki, o kadar da yarılanmıyor yahut zerreye dönüşmüyorum. sadece değişmiyorum. önceden giysi tasarımcısı olmak isterdim, son 6-7 aydır aklıma bile gelmiyor. hiçbir şekilde ilgimi çekmiyor futuristik giysiler.işin tuhaf tarafı tasarımdan da nefret eder oldum.küçük bir terzi dükkanım olsa yeter. ilik sökük yapsam, diksem, şehirden gelenlere ise duble paça yapsam olur. trend diye 6 ayda bir değişen akımlara katlanamıyorum. benim işim değişmekle değil; sabit kalmakla. ben doğmadan önce var olan, öldükten sonra da giyilecek giysilerin büyüleyiciliğiyle. benden bir asır evvel yaşayan insanla tam olarak aynı kumaşı kullanmak aklımı başımdan alan, onun giyerken aklında olan düşüncelerini beynime kaydetmektir. değişmemek, bir sene önceki teknolojinin yetersiz olduğu günümüz dünyasında belki de en büyük günahken; neden benim de günahkar olduğumu açıklıyor.
değişmek ve sürekli yeni şeylere ayak uydurmaktan nefret ediyorum. alışkanlıklarımla devam etmek ve giydiğim giysilerle yaşlanmak istiyorum. ben yaşlanmışken, daha dün yapılmış naylon ışıl ışıl bir giysi içinde bulunmak istemiyorum.

dolayısıyla eski kafalıyım, bir yaşlı gibi yaşıyorum. bundan da şikayetçi değilim ama takdir etmek gerekirse şu anki zamanda çok da akilane bir yaklaşım değil. değişmediğim her gün geride kalıyorum dünya saatlerine göre. bu durumda, mevcut dünyanın zamanından ve alışkanlıklarından sıyrılıp kendime yeni bir evren yaratmam gerekiyor. oldukça az dağarcığım ve bilgimle şimdilik bu da çok mümkün değil. kafamdaki evren daha inşaat halinde. kazı yapılıyor sadece.
var olana karşı uyum sorunu gösterip alternatif bir evren yaratma aşamasında da her şey birbirine giriyor. mutsuzluğum buradan kaynaklanıyor olsa gerek, istediklerim ve elde ettiklerim tamamen farklı şeyler. maaş nasıl bir kölelik nişanıysa artık, alamadığım zaman mutsuz oluyorum. yahut iş olmasa bile işyerine gitmek zorunluluğu. hayatı ıskaladıkça sinirleniyorum, kendime eziyet ediyorum.

pazar günü uzun saatler boyunca uyumak isteği, her gün aynı saatte uyandığım için olmuyor;tatil bile olsa erkenden kalkıp bilgisayarımı açıyorum. klasik müzik dinleyip kendime bakıyorum. eski yazıları okuyup da değişmediğimi ve değişmeyeceğimi fark edince kimi zaman sinirleniyor ama çokça mutlu oluyorum.