küçük-büyük-çok daha büyük

20 sene önceye gittim , 1989'un hafif soğuk bir kasım ayında, henüz okuma-yazma öğrenmek için gideceğim okuluma bile anne-baba kontenjanıyla gidiyorken ne yapıyorudm acaba, bir şey okuyamadan ya da yazamadan, elinde oyuncak olan küçük bir kara cahilken günlerim nasıl geçiyordu? muhtemelen kolları ve bacakları hareket eden mavi saçlı bebeklee kaldırımın kenarına oturmuştum ya da abimin BMX'inin peşinden tüm mahallede dolanıyordum.kuvvetle muhtemel, konya’nın kuru soğuğunda burnum akıyor ve evden fazla uzaklaşmadan çevrede oynuyordum. şişe kapakları toplamaya başlamış mıyımdır acaba? tuhaf, çok az şey hatırlıyorum. Ne giyiyordum mesela, saçlarımı nasıl topluyordum?kendimi aynada ilk gördüğüm anı hatırlamak isterdim, şimdi aynaya her baktığımda yabancılaştığım bu surat ilk gördüğüm an nasıl gelmişti, neler düşünmüştüm? Benden sadece 18 ay büyük olan abimi net olarak hatırlamıyorum. sürekli bana incik boncuk alan bir şey olması lazım, benden daha aklı selim, tek meşgalesi mandalları dövüştürmek olan... beni çok seven bakıcımızı, pembe sarı boyalı iki katlı evimizi , altı üstü kitap dolu ve alt kapalı bölümlerde annemin hala şeffaf poşetlere sarılı duran porselen yemek takımını,her ölen ünlünün ardından babamın not aldığı türk ve dünya ünlüleri ansiklopedisini, ara sıra açıp boş gözlerle baktığım üst taraflardaki kitapları, doğum anını ilk kez gördüğüm ve yıllarca kabuslarımda hep doğum yaptığım,annemin her hasta oluşumuzda açıp baktığı sağlık kitaplarını ve bir nehir kenarındaki kulübeyi resmeden şampanya renkli duvarın tam ortasında asılı duran yağlı boya tablosunu hatırlıyorum. oldukça karanlık bir ormanın içerisindeydi, iki de tekne vardı. son 20 senedir bunun üzerine tek bir saniye bile düşündüğümü sanmıyorum ama yazdıkça hatırlıyorum. koyu ahşap bir çerçevesi vardı, o zaman kaydettiğim görüntüleri şimdi tanımlayabiliyorum..

eski kasetlerin ve fotografların olduğu bir kutu ve oldukça ağır kapaklı bir sandık,babamın ilk öğretmenlik yıllarında aldığı radyo,çift kaset çalarlı ekolayzırlı teyp, sony marka vidyo , nortmende televizyon, markasını hatırlayamadığım vidyo kaset saracağı, salonda odun sobası ve yüksek bir tavandan sarkan floresan lamba. 20 sene öncesinde dolaşıyorum ama her şeyi net göremiyorum. 20 sene önce, yine bir Salı akşamüstünün insanın içine sıkıntı veren atmosferini de hissediyor muydum yoksa okula başladığım hafta mı geldi çöreklendi bu yılan? siyah önlüğüm,üzerinde muhtemelne avrupada çok ünlü olan ama henüz ülkemizce keşfedilmeyen çizgi kahramanın olduğu ve ismini eminim ki hiç yazmadığım , yıllardır söylemediğim çopurun ali amca’nın almanya’dan getirdiği iki tokalı çantam bile henüz benim değildi, sayfalarca a yazmaya ve sabrımın taşmasına bile en az 1 yıl vardı. tek harf çizemediğim zamanları şimdi yüzlerce kelimeyle anlatabilmek de tuhaf geldi birdenbire. binlerce sene öncesinde kalmış gibi, o kadar uzak geliyor o yıllar. Mavi saçlı bebek nerede bilmiyorum, oysa oldukça sağlam bir oyuncaktı; saklasam şimdi bile rafımda durup benimle eski günlerin yasını tutardı. İlk evcil hayvanımız olan Benekli isimli atın sahibinin hemen yanındaki bahçeli evimizden taşınalı bile nereden baksan 19 sene oluyor. “çeyrek asıra daha biraz var” olan minik ömrüm daha şimdiden melankoli katarlarını ağırlamaya başladı, kim bilir yaşlılığım nasıl geçecek? 20 sene önce, evin penceresinin kenarına çöküp aşağıdaki karabaşa bisküvi mi atıyorduk abimle yoksa yalandan yemek masasının altında oyun mu oynuyorduk? en büyük korkum neydi, hayallerim ne renkti?

10 sene öncesi ise 1999'un kasım ayına tekabül ediyor. geçti mi yahu o kadar? On binlerce ölümün ve milyonlarca acının yaşandığı büyük depremden 2 ay sonra. Geceleri uyurken yatakhane olarak dua ediyorduk. Bütün duaları o sene öğrendim sanırım. Depremzede kelimesini o zaman bu kadar çok kullanmaya başladım.artık İstanbul’dayız. Konya konusu kapanalı nereden baksan 10 yıl oluyor..öss'ye girmeme daha 3 sene olduğuna göre hazırlık bitmiş lise 1’e geçmişim, not ortalamam 5 üzerinden 4.92. şimdi oldukça hastalıklı gelen bir lise döneminin ilk senesini başkasının gurur duyacağı şekilde bitirmeme ragmen evden bir ödül gelmedi.... 146'dan veya 6515126 numaralı telefondan internete bağlandığım için evin telefonu sürekli meşgul, babam çıldırıyor bu duruma ama sadece haftasonları gelebiliyorum diye eve,özlüyorlar beni ve ses çıkarmıyorlar pek. Ve ilk şarkımı indiriyorum.. the beatles’tan geliyor “pennylane” internet aklımı başımdan alıyor, o zamanların görkemli furyası chate bile dadanıyorum.hatta ilk icq rumuzumla beatles’a atıfta bile bulunuyorum:pennyfake. Deniz otobüsüyle ilk kez o dönemde tanışıyorum.büyük kolaylık benim için.bakırköyden biniyorum ve 30 dakika sonra asya yakasındayım.500T’ler var birde o dönemde, saatleri uymazsa kullandığım…dershane… ne kötü şey.. . haftasonları az yolmuş gibi kadıköyden şirinevelere dersaneye geliyorum, oradan uyku için Çatalca sonra Pazartesi sabahı tekrar Kadıköy.. yaprak testlerden mütevellit ağaçlar besliyorum etüd dolabımda , aklımda gazeteci olmak olmak var,dergiler alıp yazılar yazıyorum konulara göre sonra onları klasörlerde topluyorum akşam etüdlerinde kulağımda volkmen radyo dinleyip. Dergi okuyorum.origamiye başlamamda ilk o döneme denk geliyor, yaprak testlerden gömlek,elbise.. Moda’ya gitmek rutinim olmuş, cebimde çok para yok. olmasına da gerek yok zaten, ekmek elden su gölden.uykum varsa revire taşıyorum yastığımı..yatılı okul tüm ihtiyavçlarımı karşılıyor, sadece suya para veriyorum ..annemlerden haftalık harçlık alıyorum. cuma akşamları tüm paramı bitirip eve ter ve toz içinde zar zor atıyorum kendimi.. direk banyoya zıplıyorum. balık ve salata ritueli var cumaları, perşembeleri annem taze balık alıyor “haftaiçi okulda ne yediğin belli değildir senin” diye.. babam saz çalıyor, annem kazak örüyor; ben tv izliyorum haftaiçi yapamadığım için, abim ise edirneden gelmemiş oluyor, abim iyice bizi unuttu diye düşünüyorum..
geçen eve gittiğimde fotoğraflara baktım birz güzel günlerdi. Çok güzel günlermiş..zaman geçip gidiyor, öss yaklaşıyor ve yorucu bir günden sonra 16 yaşımda uykuya dalıyorum.. okuyacağım bölüm dahil olmak üzere geleceğe dair hiçbir şey bilmiyorum.

uyandığımda kendimi 2009'un kasımında çift kişilik bir yatakta çapraz uzanmış buluyorum. istanbul'dayım ve odamdayım. yaşım 25, işe gitmek için uyanmam gerek. Akşamdan kurduğum saat henüz çalmamış,yataktan kalkıyourm….