ölümüne isyan,ölümüne vandalizm!!

aklında uzaklar olan insanların ışığından bahsetmiştim ya hani.o ışığı içimde hissetmeyeli çok olmuş demek ki.neuzun zamandır oturduğum koltuğun ne kadar rahatsız , evimin ne kadar hapishane olduğunu unutmuşum..

zaman makinası icat olduğu 2020 temmuz ayıydı.yıllardır beklediğim olay gerçekleşmişti.neyim var neyim yok ise satıp bir tane edinmiştim. eğer leonard cohen konserini henüz izlememiş olsaydım,taa 17 yıl önceki jane birkin'İn 2003 istanbul konserine gitmek isteyecektim.pet bardakta biramı içerken yanımda ki sevdiğim arkdaşlarımdan birine bakıp. çıplak ayaklı,kırmızı elbiseli jane'i görmek için dünyaya gelmiş olduğuma emin olduğumu söyleyecektim o hafif esintili temmuz akşamında.sayısal kurnazlığı veya at yarışı hinliği yoktu aklımda.ya da gidip tekerleği biran önce bulup insanlık tarihini değiştirecek kadar enerji de.asdece biryere gitmek isteği..
küre mi çevirdim ve duruduğu an gözüme ilişen ilk yere gitmeye karar verdim.içimdeki ışıktan güç alarak gözlerimi kapattım.ve açtığımda ilk karşıma çıkan güney atlas okyanusu kıyısında bir ülkeydi. namibiya. dana önce hiç duymamıştım.
verdiğim sözleri tutmama konusunda ki maharetim herkes tarafından bilinirdi ama insanın kendine dürüstlüğünün herşeyden önemli olduğunu söyleyen zen inancına son dönemlerdeki yakınlığım sebebiyle bunu yapmam gerekirdi.windhoek şehrine birkaç uçuş vardı bildiğim kadarıyla. 45879 dolar karşılığında istanbul-sudiarabistan-yemen-tanzanyaa aktarmalı windhoek'e ulaşabilirdim.5 gün sürecek yolculuk için sahip olduşğum 7 günlük yıllık izini düşünmeme gerek yoktu..zaman makinam vardı!! .

normal bir seyahate çıkacak olsaydım..
yapmam gerekenler vardı : anne-babayı arayıp izin alma,abiye para konusunda yalvarma,seyahat sigortası yaptırma,günü geçmiş pasaport için emniyet müdürlüğüne gitme,vize parası için bankada sıra bekleme..bunlar zaman makinası olan birisi için gereksizdi.bir önceki seyahatimde,emniyet müdürlüğünde polis memurunun

-amirim izinde haftaya imzaya gider evraklar,sizin pasaport anca ağustosun 56 sına hazır olur - dediğinde zaman makinamın olmasını öyle çok arzulamıştım ki!!

ya da annenin -sen artık iyice çıldırdın gana'ya gitmek nerden çıktı. ayvalığa teyzenlerin yazlığa git işte ne güzel, dayınlarda oraya gelecek,arabayla dönersin- fikrinden sonra ışınlanma isteği karşı konulamaz hale gelmişti.

hele hele abinin istenilen nakit akışı karşısında -sen önce ki borçları bir öde sonrası için düşünürüz-demesinden hiç bahsetmiyorum.


namibiya'da iç savaş vardı o yıllarda.iç savaştan anladığım vücudumun mikropları alyuvarlar akyuvarlarla altetmeye çalışması değildi tabikide.farkındaydım herşeyin.gerçi bir ülkenin askerlerinin terörist gruplara karşı sürdürdüğü hareketin statüsel olarak savaş olmadığınıda biliyordum.ama tatil olarak seçilen yerde statü sorunundan bağımsız mutlu insanlar görmek iyi olabilirdi!!

bu ilk değildi zaten.2006 dünya kupası zamanı coca cola'nın "tahminini mesaj at, favorin kupayı alsın ve o ülkede 15 gün tatil" yarışmasında sadece eğlenmek için gana'ya oy vermem ve gana'nın uyuşturucu mafyasının federasyon yetkililerinden birkaçını rehin alması şike,hile vs ile şampiyon olma sonucu, gana'da ufak bir kontragerilla tatili kazanmıştım.bu ne tür bir şanstı.?işlerimi bahane ederek gitmemeyi başardım. daha çok gençtim macera buydu ve. ben macera die buna derdim ama aklımın her zaman uzaklarda olamasına ragmen hayır dedim. o 15 gün picassonun guernica tablosunun önünde geçirdim. siyah beyaz kocaman acı dolu guernica tablosu..


gittikçe rahat gelen koltuğumda gideceğim namibiya'yı , ganayı 1930 yılların ispanyasını -insanlık tarihinde ki tüm savaşları düşündüm.değiştirilebilecek çok şey vardı.eğer adem ve havvanın ilk tartışmasına bir şekilde engel olabilsem,


"hey dostum sizin yüzünüzden insanlık ne hale geldi biliyor musnuz?ilk sevişinizi görmek istiyorum." diyebilsem dünya bu halini hiçbir zaman almayacaktı.bunu yapabilir miydim? imkanım vardı ama yalnız ve ilk olduklarına inanan 2 linin karşısına çıkarsam iş çığırından çıkıp hastalıklı beyin fonksiyonları şimdiki gibi olmayan bir nesil meydana gelebilirdi.buna cesaret edemezdim.

inancımı giderek yitirip,aklım yakınlara gelmişti. denize bakan biryerlerde kitap okumak bile zor gelir olmuştu.kendimi oturduğum koltukta rahat, evimde huzurlu hissetmeye başlamıştım, aklı uzaklara götüren virüs vücudumu yavaş yavaş terkediyordu. sigaramı yaktım, en son yıldız kayışını gördüğüm o geceye waiting for a mircle dinlemek üzere 2009 leonard cohen konserine doğru yola çıktım, zaman makinamda bir şarkı;

i've been waiting,
i've been waiting night and day.
i didn't see the time,
i waited half my life away...