öğleden sonraları kan şekerim düşüp, gözüme güneş gelme vakti olduğunda aklıma buz gibi frappeler,sangrialar, limonatalar meyve suları geliyor. yani genelde böyle olur ama şimdi gözümün önünde kocamann bir karpuz var. evet karpuz... bütün yaz boyunca sadece bir karpuz alabilidm.2 haftaya yakın yedim beyaz kelek karpuzumu..
her ne kadar kimse anlamasa da,dünyanın en fazla övülen meyvesi. tasarımının eksik ve tek yaşayan insanlar arasında en az tercih edilen meyve olmasından kimsenin bahsettiği yok gerçi,diyorum ya tüm yaz boyjnca sadece bir karpuz yiyebildim bir başıma... varsa yoksa karpuz öv. karpuzu seçen adamı öv."hayrettin amcan bir karpuz seçmiş, kan gibi. böyle karpuz yemedim" "geçen bir karpuz aldım, 4 hafta yedik. çelik gibi karpuz. yemek yapmaya vallahi gerek yok"karpuz, insanlar kendilerini önemli hissetsin diye tasarlanmış bir meyve gibi. kelek çıkma tedirginliği varken, iyi karpuz seçmek başarıya muhtaç insanın, sıradan hayatlarının tek başarısı, tek madalyası oluyormuş gibi. kirazda yahut şeftalide bu kadar belirgin değil bu fark. iki tanesi çürük çıksa bile, atarsın. hem onların akibeti dışarıdan belli olduğundan, seçmek bir misyon değil. ama aldığın karpuz mermer gibi çıkarsa, hele ki evde misafir varsa normal hayatının bu en büyük şovu elinde patlar, "bu sefer en iyisini seçeceğim putperestler" diye geri dönmek de olmaz. karpuz seçen adamın tek şansı vardır ve bunu iyi değerlendirmek zorundadır.eğer adam iyi karpuz seçmişse, popülasyon onu kabullenir ve bağrına basar. över ve hak ettiği değeri verir. kırmızı ve diri bir karpuzun mutlak değeri büyüktür, evin hanımının bile göğsünü kabartır. "benim erim karpuz seçti mi böyle seçer, hanım seçti mi de beni seçer" dercesine dolaşır odalarda. erkeğine kur yapar. karpuz, tuhaf zamanların belki de en garip meyvesi. kabuğu kalın taşıması zor. seçmesi dert, isabetli olma oranı muallak.



uzun bir manifesto yazarak 1 saat 40 dakikayı kolaylıkla geçirebilirdim aslında..