23.77.535

hayatta canımı sıkan tüm problemlerin insan kaynaklı olduğunu görüp, insansız coğrafyalara bakarken duyduğum huzur aklıma geldikçe; insanlığa olan inancım her gün, bir gün öncesinin yarısı kadar azalıyor..

deniz kıyısına uzun bir çubukla yazdığım yazılar, bir sonraki dalgayla sırra kadem bastığında henüz küçüktüm. ceplerimde erik vardı, okuldan aklımda kalanları herkes öğrensin diye kumlarda temize çekiyordum. yazdıklarım silindikçe, hayal kırıklığım da belirginleşiyor ve gözlerine bakabileceğim kadar canlanıyordu. sonra kağıtlara yazmaya başladım aklımdakileri; insanlara söylediklerim anında havaya karışıyor ve sonsuz boşluğa kurban gidiyordu. insanların bana söylemeye çalıştıklarını anlayamıyordum. ikinci kelimeden itibaren dikkatim dağılıyor ve "m" "n" ve "b" harflerinde dudakların neden birbirine değdiğini düşünmeye başlıyordum."değerde değmez; değmezde değer"gibi bazı harflerde değen dudaklar sabrımı taşırdığından, bildiğimi sandıklarımı defterlere yazmaya çalıştım. hayatımda o kadar çok az şey vardı ki, iri harflerle yazmama rağmen ajandanın tek kolonunu bile dolduramıyordum.müziğe dair duyabileceğim bir şeyin abim tarafından hediye edilmesine bile onlarca ay vardı. kitaplardan okuduklarımın kötü kopyalarını günlüklerime yazıyor, "bu, kitaptan bile iyi oldu" diyerek son noktayı koyuyordum.bir şeyi yazarken ve yazdıktan sonra seviyor olmam, ne yazık ki devam etmiyor. bazı zamanlar değişik biri gelip masama oturuyor ve "hadi tüm yazdıklarını yakalım, daha iyisini yazarız." diye kışkırtıyor. tatlı bir heyecan dalgası geliyor, her şeyi yok etmek istiyorum kendime dair. ama aldığım kararlar ayık halimi tepetaklak ettiğinden genelde sabah olmasını bekliyorum. yalnız başıma olduğum zamanları seviyorum, yazdığım ve okuduğum zamanları.hatalı üretilmiş sağır-dilsiz gibiyim. konuşabiliyor ve duyabiliyorum; ama bunlara anlam veremiyorum. dinlemek yerine okumak; konuşmak yerine yazmak. dolayısıyla, insansız ülkemde kağıtlarla yahut beyaz ekranlarla konuşabiliyor; duymak istediklerimi kitapların fısıldamasına izin veriyorum.deniz gören zeytin ağacının altında oturup, bir şeyler taşıyan karıncayı varacağı yere kadar bırakıyor ve sevap kazanıyorum. sevaplarımı bu dünyada harcayıp, hepsiyle günah alıyorum. kendime dışarıdan bakmayı seviyorken; 20 gündür kendime bakmadığım geliyor aklıma. kendimi deneme sınavlarına sokup, sonuçları bir önceki denemelerle karşılaştırıyorum. iki gün önce iyi bir gündü, dün normaldi , bugün ise leş. kendimi mutlu edecek birşeyler arıyorum çekmecelerde. bulabilmiş değilim, bulacağımı da sanmıyorum. aslında cuma günlerinin kerameti kendine has bir büyüsü vardır; büyü diyorum ki islamiyet kendine pay çıkarsın..
tek bir insanın bile ölümünden sorumlu olan her dinin eli kanlıdır; ve ben insanın kendisinden bile hoşlanmazken, elinde insan kanı olan herhangi bir dine karşı en iyi ihtimalle hiçbir şey hissetmem. nefret etmek bile değer vermektir; üzerine cümle kurmak bile (şu an ısrarla devam ettiğim gibi) zaman kaybıdır.iki gün önce +1'dim, dün 0. bugün -1. çalışıyor olmam canımı sıksa da, yarının tatil olması götürüyor bu sıkıntıyı. mutlak değerim şu an 0. ofisin içine göktaşı düşse ve üzerinde uzaylı olsa, dönüp de yadırgamam. limonata ikram ederim. beni dostu olarak görmeye çalışan uzaylı sarılmaya çalışırsa da, "insana katlanamıyorum bir de sen çıkma şimdi offf" diye iterim o bombeli kafasından. ben hiçbir uzaylı varlığın yörüngemde olmasını istemiyorum sadece. nuri bilge ceylan filmlerinde kadrajın 1/3'üne sıkışıp manzaraya bakan gizemli kadın olmaktan başka bir amacım yok. mistik görünmek de değil amacım, kimse olmazsa tanrıya mı poz vereceğim? "bunu da yarattık ama kendini hepten kaptırdı, afralar tafralar" dedirtmek istemiyorum kimseye.tanrısı da dahil olmak üzere kimseye dedirtmek istemiyorken, birden aklıma biricik sevgilim geliyor. let it be melodisinde, saatlerce mırıldanıyorum haftalardır. kendi kendime konserler veriyor, sesimi beğenirsem avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum. büyük bir kibirle bis yapıyor, iki şarkı daha söylüyorum. duvarımda posterlerim asılı, imzalı kitaplarım var raflarımda. tüm insanlığın macerasını tek başıma yaşıyorum. ana haber bültenlerini sunuyor, hava durumunu ise canım istemediğinden boşveriyorum. msn'e kendimi ekledim, karşılıklı şarkı gönderiyoruz birbirimize. mail yazmayı seviyorum uzun uzun. okumaya üşenecek kadar uzun yazmışsam, ilk ve son paragrafı okuyor, arasını kafamdan uyduruyorum.başıma ne geliyorsa başka insandan geliyor, insan parametresini alabildiğine yok etmek istiyorum. beni başka bir ofise sıkıştıran, ay sonuna kadar çalıştıran, çalışıp kazandığım parayı cebimden çalan, üstüne üstlük sinirlerimi bozan, enerjimi sömüren ve bedenimin posasını yere tüküren hep başka insanlar.

insansızlığa olan özlemim artarken; yeryüzündeki günlerim azalıyor..ama yalnızda olmuyor hele herşeye ragmen insanın içini sıcacık yapan birşeyler varken..


Dün şarap bulmak için biraz yürüdüm.
Ateş kenarında bir soluk gül gördüm.
Dedim: Ne yaptın ki sen, yakarlar böyle?
Dedi: Şu çimenlikte bir kere güldüm!