müzik ruhun bıdısıdır!

durum giderek tuhaf bir hal alıyor. şehrin ghetto'ya bakan bölümünde ,sovyet sarısı çatı manzaralı ofisin bana uygun penceresinden dışarıya bakarak zaman geçiriyorum bugün. kafamı sola çevirince gördüğüm şey gri bir öğle vakti ve ingiliz bayrağı...bugün başlayan taze uygulamayla da kulağımda hiddetli melodiler..
mutlu olmayı hedeflediğim zaman dinlemekten özellikle kaçınmalıyım bunu.kulaklarımı tıkamalıyım.beni heyecanlandırıyor evet ama mutlu etmiyor, acı çeken insanların çığlıkları gibi.. çay fincanımı ekranın ortasına saplamak, bilgisayarın kasasını açıp tüm parçaları söküp dışarı çıkartmak isteği, içimdeki şiddeti körüklüyor, sadece yok etmek istiyorum.eski çağlarda, öldürdüğü düşmanının kalbini söküp kanlı yumruğunu havada tutan insanlardan hiç bir farkımın olmadığını o zaman anlıyorum. bir şeyi yapmak isteyip de yapamazsam, içimdeki ses; "bok gibi oldu bu" diye yazdığım şeylere laf söylerse, bu sırada fonda beethoven tek bir falso vermeden, 5. senfoniyi çalıyorsa o zaman deliriyorum.bu müzik, ne kadar kusurlu olduğumu, en iyi yaptığım şeyde bile ne kadar kötü olduğumu alıp yüzüme çarpıyor. kurbanını kusursuz darbelerle öldüren bir katilin kafasında çalan klasik müzik onun eşsizliğini tamamlarken, benim eksikliklerimin altını çiziyor. bir nevi ayna görevi görüyor.çok iyi olsam, en az benim kadar iyi bir senfoni ile zirvedeki yalnızlığımı ve mutluluğumu paylaşacakken, inanmadığım bir yazının 238.000. karakterinde , zirveden uzaklaştığımı görmek, içimdeki kör hırsı tetikliyor.benim kadar kusurlu olan başka bir şarkıya geçsin diye rastgeleye basıyorum dişi işi ipodumun tuşuna, kulaklığımı takıyorum..bu sefer de; jefferson airplane çalıyor, white rabbit. bazen bu tesadüfleri bilinçli olarak yaptığımı düşünüyorum,hatırlayamadığım bir şekilde halledioyrum.herkesin köşesinde müziği dinlediği yerde ritim tutmaya başlıyourm. ağzımdan duman gibi çıkıyor nefes... sonunda öleceğim bir hayat için hırs yapmanın gereğini sorguluyorum...